Ama son günlerde Habur Fiyaskosunun müsebbibi yine alanda ve yine insanımızın umudunu kabartmış durumda. Aradan bir yıl geçmeden “memleketin önünü tıkayan adam!” yine yeni açılımlar peşinde.
Memlekete toz pembe bir hava üfleniyor. Siayesetçiler, aydınlar, yazarlar “eylemsizlik”, “silah bırakma”, “çözüm” vs. gibi neye dayandığı, hangi somut tavır ve gelişmelerle desteklendiği belli olmayan, hayali, belirsiz bir umut havası yayıyorlar etrafa. Malumunuz daha önce de böyle olmuştu; Cumhurbaşkanına “çok güzel şeyler olacak” diye açıklamalar yaptırılmıştı ve dağ fare (pardon terörist) doğurmuştu. Habur’dan milleti tahrik ede ede sokulan militanlar ne kadar ulusalcı, Türkçü varsa ayaklandırılmıştı. Çözüm adına gürültülü şekilde sınırdan sokulan o teröristler dağ kıyafetleriyle girdiler; mitingleri, meydanları dolaştılar; seminerler verdiler; Kürt gençlerine “dağın cazibesi”ni anlattılar. Misyonlarını eda ettikten sonra da “bu açılımdan bir şey çıkmayacak, biz dağlarımıza geri dönüyoruz!” diye elini kolunu sallayarak dağlara döndüler. Bağıra bağıra ilan edilen açılım gelişmeleri tıkadı, kutuplaşmaları artırdı, çözüme olan inancı tahrip etti. Şimdi yine aynı adam bir oraya, bir buraya koşturup duruyor; yine bir şeyler çeviriyor. İnşaallah güzel şeyler olur, bir çözüm geliştirilir ve terör belası bitirilir. Bölgede yaşayan Kürtler büyük bir baskıdan kurtarılır ve ülke rahatlar.
Ama kazın ayağı öyle değil. Birileri yine altyapısı olmayan, nereye çıkacağı belli olmayan, parlak beyanatlar veriyorlar, mavi boncuklar dağıtıyorlar. Bölgedeki havadan, örgütün her geçen gün toplum üzerinde kurduğu yıldırıcı baskıdan, devletin sürekli mevzi kaybetmesinden haberdar olmayan İstanbul-Ankara entelleri, Kürsülerinden ahkam kesen “terör uzmanları” toplumu umutlandırıyorlar. Örgüt ve onun siyasi figüranları tecrübeli stratejistlerin yönelendirmesiyle üstüste ataklar yapıyorlar ve inisiyatifi devletten, hükümetten ve güvenlik güçlerinden alarak adım adım etkinliklerini artırıyorlar. Hükümet de bunların “eylemsizlik”, “silah bırakma” gibi sözde kalan mavallarına kanarak yine bir kuru ümide kapılıyor.
Beyler, efendiler!
Bölgede, Türkiye’de “eylemsizlik”, “silah bırakma” filan yok! PKK üstüste eylemler, saldırılar yapıyor. Her gün kenteleri havaya uçuracak bombalar, mühimmat yakalanıyor. Bölge halkı üzerinde, giderek genişletilen, insanların sesini çıkaramadığı bir tahakküm ve dikta kuruluyor. Siz örgütün, onun siyasi figüranlarının, şehir eşkiyalarının eylemlerine değil, sözlerine bakıyorsunuz! Hem kendiniz aldanıyorsunuz, hemde ülkenin toplumun barış-çözüm umutlarını vuruyorsunuz.
Bu gün bölgede, özellikle “kurtarılmış alan” ilan edilen Hakkari ve Şırnak’ta vatandaş adına sürekli daralan bir çember var. Örgüt, kendine biat edenler dışında kimseye yaşama alanı bırakmıyor. Farklı davrananlar ve düşünenler dağa kaldırılıyor, haraca bağlanıyor, tehdit ediliyor vs vs. Bıyığı çıkmamış iki delikanlı geliyor ve bölgede kepenkleri kapatabiliyor; PKK adını kullanarak esnafı-çarşıyı haraca bağlayabiliyor.
“Demokratik özerklik!” iddiasındaki PKK-BDP-KCK kendi kontrolü dışındaki hiçbir STK’ya, guruba tahammül edemiyor; tehditle, şantajla bölge dışına çıkmaya zorluyor; hayat hakkı tanımıyor. “Süleymancı” olarak adlandırılan Tek Parti döneminde bile heryerde kuruluşlarını devam ettiren gurup silahların zoruyla o bölgeyi boşaltmış, kurumlarını, kurslarını terketmiş durumda. Eğitim faaliyeti yapan cemaat veya cemaatlerin okulları, elemanları, kurumları tehdit altında. İmamlar öldürülüyor, kamu görevlileri sindiriliyor. Güvenlik görevlileri ancak kendini koruyor, nizamiyelere kapanmış durumda. Örgüt özellikle Hakkari ve Şırnak’ta kendi namına arındırılmış, kurtarılmış alanlar oluşturuyor. Bu taktiğin tutması durumunda tüm bölge kurtarılmış hale getirilecek ve devlet kulvar dışına itilecektir. Şu anda örgüt ve ona akıl verenler, görüntüde: “barış”, “eylemsizlik”, “çözüm” vs derken, gerçekte bu hedefe hedefe doğru yürümektedirler.
Çizilen pembe tablolara rağmen örgüt doğrultusunda hareket etmeyenlerin dağa kaldırılıp yargılanmasına, işkence görmesine, talimatlara uymayanlara “ceza” kesilmesine devam edilmektedir.
Ey hükümet ve fildişi kulesinden seslenen enteller! Referandumda silahlı köy korucuları ve aileleri dahi sandıklara gidemedi. Sandığa gidenlerden hesap soruldu, soruluyor!... Haberiniz var mı?
Birileri memleketi yine dolmuşa bindiriyor. Yine aslı olmayan toz-pembe tablolar koyuyor önümüze. Ama örgüt ve şehir eşkiyaları (KCK) bölgede habire mevzi kazanıyor, mesafe alıyor. 30 yıldır şiddetten, güçten yılmış bölge insanı kim güçlü, caydırıcı ise ona dönüyor yüzünü. Şu anda bölgede ibreler asla devletten yana değil!... Bahsi geçen illerde devlete, memurlarına ve güvenlik güçlerine “etkisiz zavallıllar!” olarak bakılıyor. Çekinilen, korkulan ve dolayısıyla saygı duyulan devlet değil, örgüt!... İnsanlar devletin giderek etkisizleştiğini gördüğü için, güvenlik, adalet gibi hizmetleri bile örgütten alıyor. Aralarındaki sıkıntılarda mahkemelere, devlete, güvelik güçlerine değil, örgüte başvuruyor ve meselelerini örgütle çözüyorlar.
Bu tablo, halkın örgüte, onun siyasi figüranlarına, şehirleri ele geçiren eşkiyalarına güvenmesinden kaynaklanmıyor;
Ne kadar somut çalışma vardır bilemiyoruz. Ancak silahlı militanların “sınır dışına çıkarılacağı” ve 3. bir ülkeye geçmelerine ve “orada yaşamalarına müsaade edileceği” konuşuluyor. Bu konuda ABD’nin de onayının alındığı ve barınacakları ülke olarak İsveç’le anlaşıldığı söyleniyor. PKK denilen örgütün tamamıyle silah bırakacağına, patronlarının böyle bir şeye izin vereceklerine ihtimal vermiyorum. Sembolik sayıda militana bunu yaptırarak örgüte stratejik üstünlük kazandırmayı, örgütü “uzlaşmacı”, “barışçı” göstermeyi ve bu fotoğraf üzerinden Türkiye’yi bir şeylere zorlamayı düşünüyor olabilirler. Daha önce pek çok defa yaptıkları gibi küçük bir bahane üzerinden ateşkesi, eylemsizliği vs bozup “bakın biz silah bırakacak anlaşacaktık, ama hükümet, devlet savaş istiyor!, uzlaşmaya yanaşmıyor!” diyebilirler. Derinler süreci sabote edecek böyle bir provokasyonu her zaman yapabilir.
Dağdaki silahlı guruplar ve şehir eşkiyaları (KCK) marjinal hale getirilmeden ne terör sorunu, ne de Kürt sorunu çözülmez. Birileri yine Türkiye’yi kandırıyor; ülkeyi duvara toslatmaya çalışıyor. Altı boş, fizibilitesi yapılmamış, bölgede karşılık bulamayacak “barış” ve “eylemsizlik” beklentileriyle güvenlik güçleri, yargı pasifize ediliyor, görevlerinden alıkonuluyor. Bu arada örgüt alıp başını gidiyor. Devlet, otoritesini kuramayan, gücünü kullanayaman, vatandaşını silahlı eşkiyanın inisiyatifene bırakan, kurduğu sandığın bile güvenliğini sağlayamayan bir duruma düşürülüyor.
Bölgede açılım yapılmalı, Kürtlere haklar verilmeli, Kürtçenin önündeki engeller kaldırılmalı; ama önce bölge insanının iradesi örgüt ipoteğinden, baskısından, tehdidinden kurtarılmalı!.....
Problem çözülecekse, herşeyden önce o bölgede şiddet-silah kullananların sindirilmesi gerekmektedir. Devlet, örgütün tahakkümüne göz yumarak hiçbir şey yapamaz. Maalesef bu konuda başbakan ve cumhurbaşkanı da yanıltılmaktadırlar.
Hükümet başörtüsü konusunda heyecana kapıldı ve MHP’nin oltasına geldi. “Planlı” olduğunu düşündüğüm o süreç kapatma davasına en önemli gerekçe yapıldı. Arkasından altyapısı oluşturulmamış, hedefi ve araçları belli olmayan hamasi ve bol gürültülü bir “açılım” söylemi geliştirildi ve hükümet orada da çuvalladı. Şimdi yine benzer bir hava var ve veriler, alan bilgileri hükümetin yine çuvallayacağını gösteriyor.
Hükümet terör örgütünü ve onun siyasi hareketlerini hafife alıyor, birkaç hareketle bunları teslim alabileceğini düşünüyor. Sanırım onların içerideki derin destekçilerini ve dışarıdaki Uluslararası bağlantılarını, taktik verenlerini dikkate almıyor.
Bu tür hareketler az gürültülü, temkinli ve dikkatli yürütülmesi gereken süreçler. Bu konularda seçim otobüsünden konuşulduğu gibi konuşmak ülkeye zarar verir.