Eskiden hepimiz bir melektik…İddia ediyorum; bugün eli kolu kanlı katiller,paranın cazibesini benleştirmiş hırsızlar,affedilmesi mümkün olmayan suçlular herkes, hepimiz melektik…Bunu bir ütopyadan esinlenerek söylemiyorum;yaratılışın eşsiz mucizesine inanıyorum hepsi bu.Büyüdükçe kaybettiğimiz en büyük hazine masumiyetimiz oldu.Ve giderek anlamamaya başladık;çocukların gördüğü dünyadan cezalandırılmışçasına uzaklaştık.Oysa cennetten bir parçayı hala yüreğinde taşıyabilmekti çocukluk.Büyüdükçe öğrendik, öğrendikçe vazgeçtik kanatlarımızdan;çıkarıp attık anıların derinliklerine,boşluğunu cehenneme yakışan fikirlerle doldurduk.
Elbette anladık; yanlışı doğrudan kendimizce ayırt edebilmeyi de öğrendik…Çocukluğun hakkıyla yaşanması gerektiği doğrusuysa vicdanlara bağlı kaldı.Annelerin babaların yüreğine emanet edildi minik meleklerin mutluluğu…Etrafımda,maalesef,kanatlarına ağır sorumluluklar yüklemiş çocuklar var.Üzülerek ve çaresizce görüyorum Ünzile’ye benziyor bazıları:
‘….
Korkar durur gitmez
Köyün en son çitine
İnanır o sınırda
Dünyanın bittiğine
….’
Ve anne babası hayattayken kimsesiz gibi görünen çocuklar… Yine de gözlerindeki ışıltıyı hiç kaybetmiyorlar. Pamuk kozalarının ellerini kanattığı gibi, incinse de kalpleri suskunluğa sığınıp şikayet etmiyorlar; erkenden büyüyorlar kısacası!Gelenek ,hayat şartları, kader …Bunu hangi kılıfla kaplarsanız kaplayın eğreti duruyor, yakışmıyor.
Dünyayı özümsedikçe anlamamız gereken kocaman bir gerçek var:dünyadaki varlığımız bir kerelik ;yinesi,tekrarı imkansız olan…İşte bu yüzden daha çok sahip çıkmalıyız çocuklarımızın kanatlarına.Bazen onların gördüğü gibi görebilmeli,ufkunu genişletebilmeliyiz o dünyanın…Kendisi küçücükken kardeşlerine anne olmamalı hiçbir çocuk,oyuncakları olmalı sarıldığı,konuştuğu,uyuttuğu...Bir yuvanın,birkaç damla sevginin mahrumiyetiyle buruklaşmamalı henüz tanıdıkları hayatları… Bırakmalıyız ki; çocuk gibi yaşasınlar o HEDİYE YILLARI…