Beyazın yaratıldığı gibi siyahın da var olmasından doğuyor çaresiz(!) yenilgimiz…
Her şeyden herkesten önce kendimize mağlup oluyoruz; bir çöl rüzgarı olmasına engel olamıyoruz hiçbirimiz, içimizdeki ilkelliğin; kıskançlık, kibir, beğenilme çabası, birinci olma isteği, TEK’lik özentisi derken ihmal ediyoruz tüm iyi duyguluları, yaradılış meselesini unutuyoruz yani…
Ve ruhumuzu şeffaflıktan yoksunlaştırıyor bu esintiler, tozlu bir yapışkanlıkla sıvanıyor kalplerimizin etrafına ruhlarımız… Görmeyi, dokunmayı istemiyoruz artık; çocukların güneş yanığı saçları kirli, biliyoruz. Kokusu her şeyin farklı ki zaten nefes almayı azaltıyoruz bu göçebe kumlardan; içine dolsun istemiyor kimse… Kimse pis olmak istemiyor; su hiç olsa bile... Elinin ve yüreğinin bulaşmış olduğu pisliklerden habersiz gibi davranıyor herkes. İçten içten kararan kalbimiz, nurdan uzak ne varsa dağıtıyor organlarımıza, iliklerimize kadar… Şeytan üflemesi tozlarla doluyoruz… Nedensiz, sevmiyoruz artık çocukları, kedileri; kuş sesleri bile rahatsız edici… Amacı hiç eden yeni bir ortaklık içinde herkes…
Neyin neden olduğunun hiçbir önemi yok; güneş her gün doğmak zorunda ve akşam olduğunda ortalıktan kaybolmayı bilecek, yağmurlar baharlarda yağacak, asmalar üzüme duracak her haziranda, çiçekler hep açacak ve sonra solacak, ay yerinden hiç düşmeyecek tabii yıldızlar da, her şey insana katkı sağlayacak durmaksızın… Toprak hep bizim, verdiği her şeyiyle; ama biz asla toprak olmayacağız… Yüzyılın yanılgısı tüm varlık sahasının BENİM algısına dönüşmesi…
Yarın uyanabilmiş olmanın sevinciyle, güne başlamanız dileğiyle…